Göremediğimiz Tüm Işıklar - Antony Doerr | Kitap Yorumu
Orjinal Adı: All The Light We Cannot See
Yazarın Adı: Antony Doerr
Yayınevi: Koridor Yayınları
Marie-Laure, bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris'te yaşamaktadır. Gözleri gün geçtikçe daha az görmeye başlayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Fakat bir sabah savaşın kara bulutları şehrin üzerine çökünce, yanlarında müzeye ait içi sırlarla dolu bir taş ile, Saint-Malo'da deniz kenarında bir evde yaşayan, yirmi yıldır dışarı adım atmamış olan amcalarının yanına gitmek zorunda kalırlar.
Almanya'da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner'in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo'da bulur.
Yine okumamın üzerinden aylar,yıllar geçen bir kitapla karşınızdayım.Fakat bu kitabın yorumunu yazmamamın sebebi var.Okuduktan sonra kendime bir süre gelememiş ve başka bir kitabı açıp okuyamaya da başlayamamıştım.Zaten kitap ilk okumaya başladığınızda kendini okutmuyor,bittiğinde de başka kitap okutmuyor.Resmen ikileme düşüyorsunuz.Giriş paragrafından da anlayacağınız üzere kitaptan etkilendim,okurken bir sürü post-it yapıştırdım.Her cümlesini alıntılamak,başka konuşmalarda kullanmak istedim.Ama benim beynim malesef üşengeç bir beyin ne Werner'in beyni gibi ne de Marie-Laure gibi...
Marie-Laure, bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris'te yaşamaktadır. Gözleri gün geçtikçe daha az görmeye başlayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Fakat bir sabah savaşın kara bulutları şehrin üzerine çökünce, yanlarında müzeye ait içi sırlarla dolu bir taş ile, Saint-Malo'da deniz kenarında bir evde yaşayan, yirmi yıldır dışarı adım atmamış olan amcalarının yanına gitmek zorunda kalırlar.
Almanya'da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner'in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo'da bulur.
Almanya'da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner'in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo'da bulur.
Kitabın konusuna gelecek olursam;
Kitap hatırladığım kadarıyla 2.Dünya Savaş'ında yaşananlara değiniyor.Maalesef ki kitabı okumamın üzerinden biraz zaman geçtiği için de hatırlayamıyorum.Siz sadece bir savaş zamanını anlattığını bilin yeter.Kitabın girişi, Alev Denizi adlı bir taşın hikayesiyle başlıyor.Aynı zamanda da bitişi de onunla bitiyor.Çünkü aslında kitabımızın ana karakteri Alev Denizi.
Bir de yan karakterlerimiz var; kör kızımız Marie-Laure ve tam bir deha olan yetim Werner.Bu iki "çocuk" ,yetişkinlerin yapamayacağını,anlamayacağını düşündüğümüz çoğu şeyi yapıp,anlıyorlar.
Eh kitabın konusu hakkında çok az bilgi vermiş oldum size.Şimdi de genel hatlarıyla kitaptan bahsetmek istiyorum.Eğer hala yorumu okuyorsanız,okumaya devam edin sevgili okuyucularım.(teşekkür ederim bu arada okuduğunuz için)
Kitap 1900'lü yıllardan başlayıp 2014'e kadar devam ediyor.Aynı zamanda da çok karışık,zor anlanabilen bir anlatıma sahip.Şöyle ki ben ilk 200 sayfasını işkenceymişçesine okudum,sonraki 350 sayfası mı? Akıp gitti.Elimden bırakmadan okudum ve bir akşamda bitirdim.
Göremediğimiz Tüm Işıklar yorumumu çok fazla uzatmak istemiyorum.Yukarı da dediklerim okumayanlar için bir önbilgi,okuyanlar içinse tazeleme olmuştur umarım.Yorumumu da kitaptan bir alıntıyla kapamak istiyorum.
"Gözlerinizi açın ve sonsuza kadar kapanmadan önce onlarla ne kadar çok şey görebilirseniz görün."
Böyle insanı yerden yere vuran, ne yapacağını şaşırtan kitapları/ filmleri çok seviyorum. Bahsettiğin gibiyse ben de beğenirim büyük ihtimalle. Zaten alıntı bile beni aldı götürdü. Elimde de var, okuma listemde önlere çekeyim ben bu kitabı. Sağ ol yorumun için tatlışş :')
YanıtlaSilİnşallah okuduktan sonra "Ecrin güzel demişti" dersin ^^ <3
Sil